30 Eylül 2010 Perşembe

Ceyhandaki çerkez köyleri ve 1920 ve 30 deki yaşam tarzları

OKUL ÖDEVİ
Yıllar önce henüz ilkokulda okurken 1970 yılında öğretmenimiz bir ödev vermiş, bizlerde coçukça düşünerek biraz kızmıştık, ama aradan yıllar geçtikten sonra o ödevi veren öğretmenimi bulup elini öpmek isteyeceğimi o yıllarda biri bana söylese hiç anlam veremez öyle şey olmaz derdim. Ama bu gün gerçekten o Hamza Akdağ öğretmenimin ellini öpmek istiyorum, neden verdiği ödevden dolayı, öyle bir ödev vermişti ki herkesin evinde yaşlı nenesinin dedesinin olduğunu veya komşularından en az 60 yaşın üstünde olmak şartı ile bir büyüğünün unutamadığı bir gençlik anısını anlatmasını ve onuda bizlerin parşömen sayfalarına yazmamızı, yazının kısa olmamasını özellikle belirtmişti, Hatta ödevi verdiği günün ertesinde yarım sayfa yazarak getirenleri kabul etmeyerek, yıllar sonra bu yazıyı okuyan bir şeyler anlamalı ayrıntıları detaylı bir şekilde ortaya koymamızı istemişti. Bende iki sayfa dolma kalemle yazarak verdiğim ödevimin kurşun kalem karalamasını yıllar sonra bir ev taşıma esnasında kitabın arasında bulup okuduğumda, ödevin konusu bizim köyün genç kızlarının Dikilitaş köyünde bir dügüne gitmelerini anlatan hikâyenin, henüz köyden çıkma hazırlıkları aşamasında, yolculukta, düğün evine varıldığında ve düğünde geçen şakaların esprilerin anıların anlatıldığı bir konuyu içermekte idi, bana bu kadar çok etki yapan okuduğum iki sayfanın o geceyi tekrar yaşamama, ama bu kez çok farklı bir açıdan bakmamı sağlayacağı, film şeridi gibi gözümün önünden geçmesine sebep olacağını nerden bilirdim, aslında anlatılan anıların içerisinde bizim ortak kültürümüzün yaşandığı Kafkas toplumunun güzelliklerini gösteren ince kuralların, bu anılarla orda bulunan insanlara aktarıldığını anlamam için yılların geçmesi gerekiyormuş, ben ödeve konu olan anıyı şuan yeniden hatırlayarak yaşamaya başladım, sanki o yıllara yeniden döndüm ödevi yetiştirme telaşını yaşamaya başladığım andan itibaren anlatmaya başlayım,
Ödeve uygun anı anlattırabileceğim tarife uyan kişi olarak Nazmiye halamdan bir anı anlatmasını istedim, ama köy yeri halacağızımın bir türlü işi bitmiyordu, yemek yapmak, tandır ekmeği pişirmek, inek camız sağmaktan, misafir ağırlamaktan dolayı bir türlü anlatmaya başlaya mamıştık.
Anlattığım yıllarda elektrik olmadığından, gaz lambası veya gazlı lüks lambaları ışığında oturuluyordu, lüks herkeste olmadığı için kimde löküz yanıyorsa mübareğin ışığının yansıması bin metre ilerden belli oluyordu, benin ödevi anlattırman için bir akşam halamlara akşam gezmesine diye evden çıktık, tam o sırada onlarda Nuh Kala’nın hanımı Hasibe halamgillerle Çolak Mustafa’nın hanımı Hacer teyzelere gittiklerini, orda başkalarının da olacağını söylediler ve hadi hep birlikte oraya gidelim diyerek yola çıktık, eve ulaştığımızda Eyüp Arıkan emminin hanımı Hayriye teyze, İshak Arıkan’ın hanımı Hatice halam, baklalı Mehmet emminin hanımı Elif dezze ordalardı bizlerde geçtik oturduk, ha burada sadece aile büyüklerinin isimleri yazıyorum ama burada hemen herkesin en az dört çocuğu ile berber geldiğini söylemiyorum onuda siz düşünün, Sayı okadar çoktu ki o odaya herkes nasıl sığdı hala hayret ediyorum, herkes yerine oturduktan sonra, hebacım kele bacım faslı başladı, ben elimde kâğıt kalem bir şeyler yazmak için halamın yanına oturmuşum, Allah rahmet eylesin çok esprili ve hazır cevap olan Hayriye Arıkan teyze o ne bire ! o çocuk ne geziyor emlik danalar gibi yanında; dediğinde benim varlığımı halam fark ediyor ve açıklamaya başlıyor, anam bu çocuk kaç gündür peşimde, kâğıda yazacakmış benim geçlik anılarımı anlatmamı istiyor ama benim aklıma hiçbir şey gelmiyor, deyince devreye yine pratik zekalı Hayriye teyzem girerek, niye anam yıllarca anlattığımız bir türlü bitmeyen, komşu köylere düğüne seğmen olarak gittiğinizi, oradaki anılarınızı anlatsanız sayfalar değil kitap olur deyince, Hasibe halam he valla ne güzeldi o günler diyerek başladı anlatmaya fakat o detayları unutunca asıl anıların baş kahramanı olan Hacer Teyzemden anlatmasını istediler ve oda kırmayarak konuyu baştan alarak anlatmaya başladı, ama okadar doğal bir anlatımı vardı ki, orda bulunan büyüklerimizin çoğunun ortak yaşadığı bir konu olduğu için eksik kalan yanları diğerleri tamamlıyor ve konu dikkatlice dinleyen biri için, o gün yaşananların canlı yayında anlatımı gibi gözünün önünde yaşanıyor gibi geliyordu, anlatılanlar o geceki misafirlikte olan herkesin dikkatini fazlası ile çektiği için, uzun bir kış gecesinde süre fazla olduğu için sıkıldıklarından mıdır nedir, büyükler konuyu kapatmak isteseler bile, orda bulunan ablalarımız büyük bir merakla nerde kalmıştık devam edin diyerek gece yarısı olmasına rağmen konuya yeniden dönmeyi sağlıyorlar ve anlatılan kişilerin isimleri, kim kimin akrabası gibi sorularla daha netleşmesi sağlanarak, sonuçta herkesin anlayacağı net bir yaşanmış hikâye ve 1920 ve 1930 lu yıllar arasında yaşanmış tarih, gelenek ve ananeler ortaya çıkmaktaydı.
Hikaye Çeçen köyü olan Dikilitaş köyünün gönderdiği saygın bir atlının bizim köyü Dağıstanlıları düğüne davet için geldiği, ve bir gece misafir ettikten sonra ancak köylerine geri gönderildiği o günlerde bir gelenek olarak devam etmekteymiş, gelen misafirin onuruna gece köyün ileri gelenleri misafir kimin evinde kalıyor ise, orda toplanıp sohbetler yapılır ve onların huzurunda köyün gençlerini davet edermiş. Davet enaz 1 hafta önceden yapılır insanların işlerini ona göre ayarlaması sağlanırmış, davet edilen düğün “Dikilitaş köyünden evli olan İsmail Polat’ın Hanımı yani Müzeyyen Arıkan Teyzenin anne akrabalarından birinin düğünü” olduğu için düğüne götürülecek hediyenin değerli seçildiğini, diğer tüm düğünlerde en az 1 koyun hediye edildiği halde, bunda daha fazla hediye hazırlandığını anlatmışlardı. O yıllarda düğün Cuma günü başlayıp Pazar günü bittiği için Cuma günü sabah erkenden gidecek olanların hazırlanması için Çarşamba veya Perşembe günü o yıllarda bu işi çok güvenilir olduğu, için yapmasını istedikleri Ağ Mehmet Emmi “bu kişi kim derseniz Seher abla ve Almancı İhsan Arıkan’ın Babası evleri şimdiki Kemal Arıkanın kahvesi ile Orhan Kala nin evinin arasındaki arsanın sahibi” Ağ Mehmet emmiye Tamade olarak, bu günkü Türkçe’de ismi bir nevi kızlar ağası anlamına gelen, düğüne gidecek genç kızların emanet edildiği özüne sözüne namusuna güvenilir, güçlü kuvvetli bir kişi olduğu için köyümüz büyükleri bu kişiyi görevlendirmiş, layıkıyla yıllarca yapmıştır. Çevremizde bulunan Kafkasyadan göçen Çerkez köyleri Şevkiye köyü, Kara mezar köyü, Dikilitaş köyü, Torakkale Dağıstan mahallesi ve Osmaniye’deki Dağıstanlıların olduğu davet edildikleri tüm düğünlere bu kişinin gözetiminde iki çit atlı araba çıkartılır, düğüne önceden gideceğini söyleyen yaşları 13 ila 30 arasındaki bekâr genç kızlar bir arabaya binerler, erkekler diğer arabaya biner sığmazlarsa araba sayısı artırılarak sabah erken saatte düğün evi olan köye hareket edilirmiş, o gün arabada olanları net olarak kendilerde sayamamıştı ama saydıkları isimler arasında Saniye teyze, Lutiye teyze, Raife teyze, Durdane teyze, Habibe teyze Maryam teyze İnayet teyze Naile teyze Mediha halam Eter teyze gibi isimlerin geçtiğini ama hangisinin hangi düğünde geldiğini karıştırdıklarını gördüm, o yıllarda her evde mızıka olduğu çoğununda çalmayı bildiği için giderken arabada eğlenceye başlanır, erkekler ayrı kızlar ayrı türküler söyleyerek yolculuğu unutulmaz hale getirirlermiş, düğün olan köyün girişinde durulur mızıka çalarak geldiklerini duyurmaları sağlanır, köy halkının büyük bir gurup eşliğinde mızıka çalarak karşılamaya gelmeleri beklenirmiş, Kafkas geleneklerine uygun bir karşılama ve tören alanına intikal edilirmiş, ev sahibi olan köy halkı önceden ayarlamış oldukları plana göre gelen misafirlerin paylaşımı yapılır, oğlu olanlara erkek misafir kızı olanlara kız misafir verilir, düğün boyunca gelen misafirler o evin halkından biri Kabul edilir ve misafir genç kızlardan artık onlar sorumlu olurlarmış. Bu sorumluluk bilinci ile herkes kendine düşen görevi çok iyi bildiği için çok güzel bir uyum içerisinde misafirlik geleneği oluşur bu kural her düğünde geçerli olurmuş, bu sebeple aileler düğüne gönderdiği genç kızından dolayı gözü arkada kalmadan kendi evinden daha rahat ve güvenli olduğuna inanarak gönderirmiş, düğün başlamadan geleneksel kurallara uygun olarak kaşen, yani düğündeki oyun arkadaşı diyelim bu seçim yapılır ve sadece bu düğün için geçerli olurmuş, ama çok sık olmamakla birlikte bir çok düğünde aynı kişi ile kaşen olan kişilerin birbirlerini çok iyi tanımalarına ve bu samimiyetin evliliğe götürdüğüne rastlanırmış.
Bu düğünde bizim köyden giden kızlar kafilesinde çok güzel mızıka çalması, hem çalıp hemde oynaması, her konuda bilgili ve güzel olması sebebi ile ilgi odağı Hacer teyzemizin üzerinde olduğu için, ona kaşen olmak üzere birçok genç talip olmuş, aynı konumda olan Göksün Çardak köyünden gelen bir kızında talibi fazla olunca, kız temadeler devreye girerek, İki genç kıza bunlardan birini seçmesini veya diğer kuralların devreye koyulmasını konusunu önermişler, Hacer teyze ile diğer arkadaşı kuralların uygulanmasını düğünün daha neşeli, eğlenceli bir hal almasını sağlamak için istemiş ve geleneksel yarışmalar başlamış, yarışma çok maksatlı olup kararı temadeler verirlermiş, bazen dayanıklılık beceri güç gösterisi şeklinde olması istenirmiş, bu adaylardan oyun bilgisi testi için mızıkacının çaldığı müziğe doğru ritim tutup tutmadığı, oyunu doğru oynadığının tespitini temadeler seçer oynayamayanı elerlermiş, son olarak dayanıklılık test için hızlı ritimde yorulmadan en çok oynayanın seçimi yapıldıktan sonra, yarışmayı kazanan iki kişiden birinin Çardaklı, diğeri Dikilitaş köyünden olup yakın akrabaların kaşen olamadıkları için, Dikilitaş köyünden olduğunu ve tariften kim olduğunu anlayamadığım bir gencin yaklaşık 2 saatlik bir mücadeleden sonra Hacer teyzem ile kaşen olmayı hakkettiğine kararı verilmiş ve kaşen olmuşlar, düğün artık başlamış ve kafkasyanın khabze kurallarına uyularak güzel gün ve saatlerin yaşanması sağlanmaktadır. Samimiyetler doğal davranışlar sonucunda insanlar birbirlerini daha iyi tanıyarak evlerinde kaldıkları kişilerin gerçek kızı gibi davranmaya başladıkça, karşılığını daha güzel övgülerle aldıkça, genç kızlarımızın baba evindeyken gelin gideceği evin sanki bir provasını yapar gibi bir deneyim sahibi olmalarını sağlamakta olduğunu acaba bilerekmi yapmışlar yoksa tesadüfümüdür bilemiyorum. Ama aileler isteyecekleri kızı gidip misafir kaldığı evden davranışlarını sorduklarını kızlar bilmektelermiş,
Hacer teyzem tüm maharetleri ile bilinçli becerikli bir kız olarak kendisine yeterince hayran kazanmayı sağlamış ve bu bilgiyi daha önceki düğünlerden bildiği için özellikle kaşen olan arkadaş düğün boyunca gördüğü görgü, kültür zarafet ve samimi davranıştan dolayı düğünün son günü evlenme teklifinde bulunmuş. Fakat Hacer teyze kaşeninin kendisinde aynı intibahı bırakmadığı için teklifi Kabul etmeyerek nazikçe reddetmiştir. Düğün ortamında yaşandığı için bir çok kişinin gözü önünde yaşanmasından dolayı kaşeni olan delikanlı biraz gurur meselesi yaparak Hacer teyzeyi kaçırmak istediği ve bununla ilgili plan yaptığını öğrenilir, tabi bu işi yapmak çok zordur çünkü duyulur duyulmaz düğün sahibi otomatik men devreye girerek, böyle bir girişimin kendisine yapılmış bir hareket olacağını karşısında kendisini bulacağını ve yapmamasını söyler, Hacer teyzenin kaldığı evin sahibi kendini muhatap kabul ederek oda aynı şeyler söyleyerek düşündüğünü yapması kendine ve köye çok büyük kötülük olacağını yanlıştan vaz geçmesini söyleyerek ikna ederler.
Aslında birini yazarken diğerini atlıyoruz bu süre içerisinde detayları oluşturan, yaşanan güzel olayların anlatılışı asıl onlar daha çok ilgi çekiyordu. O anlar anlatılırken orda bulunup o günün şahidi olan kişilerin gözlerindeki parıltı mutluluk hala gözümün önünde, yok öyle değildi şöyleydi gibi düzeltilen sözler, başka kimler vardı gibi sorular konunun dağılmasına sebep veriyor, saatte ilerledikçe ilerliyordu. Tabi ki meraklı ablalarım var demiştim ya onların bazıları konuyu yarım yamalak da olsa bildiği için yine devreye girerek e devam etsenize diyince bizde eve gitmek için kalkmaktan vaz geçip oturup dinlemeye devam diyorduk. Okadar güzel bir gün yaşamadığımı düşünüyordum şuan sadece gelenek görenekleri aktarmaya çalıştığım için oradakileri gülmekten kırıp geçiren çok güzel espriler sakarlıkların anlatımı 3 saatlik anlatımın esasını onlar teşkil etmekte ve aslında dinlenmesini de onlar sağlamakta olduğunu daha iyi anlamıştım.
Hasibe halam kalanını niye anlatmıyorsun dedi Hacer teyzem boş ver yeter artık dediğinde kendisi devam etti artık düğün bitmiş dönüş aşamasına gelinmiş arabalar hazırlanmış yolcu edilerek köye doğru yola açıkmışlar yolda mızıka çalmak için baktıklarında mızıkanın olmadığı anlaşılınca çok uzaklaşmadıkları için geri dönerek almak istemişler, ev sahibi kendi eliyle arabaya koyduğu aslında arabada olması gereken mızıkanın bizim kızgın kaşen tarafından küçük bir çocuğa aldırttığı daha sonradan anlaşılmış mızıka bulunarak verilmiş yola tekrar çıkmışlar erkeklerin bulunduğu araba dönmeyerek yaklaşık 5 dakikalık bir uzaklıkta kızları beklemekte iken ev sahibi ve düğün sahibinin himayesinden uzaklaştıkları bir alanda köyün hemen çıkışında iki atlı biri bizim guru kırılan kaşen arabanın önünü keserek Hacer teyzeyi kaçırmak istediğini mızıka planını kendisin yaptığını silahını çekerek arabadan inmesini atına binmesini istediğinde, işte yiğitlik ve kızlar ağalığını hak etmek dedikleri terim ortaya çıkarak Ağ Memmet emmi kendisine yakışanı yaparak aynı hız ve çeviklikle silahını çekerek bu arabadan kız kaçıracak adam bu güne kadar çıkmadı bu günde çıkmayacak dediğinde, genç amacının kötülük olmadığını aile kurmak istediğini söylediğinde cevabın Hacer teyzeden mızıka kutusunun altında bulunan tabancasını çekerek delikanlıya doğrulması o anda arabada bulunan Ali Osman’ın kızı Maryam teyzede silahı doğrultunca delikanlı bir anda neye uğradığının şaşkınlığını yaşarken bu arada durumu yorumlayarak tahmin eden Dikilitaş köyünden hemen birkaç atlı ile refakat etmek üzere yola çıkmış ve yaklaşık 500 metrelik mesafede gelmekte oldukları, bizim köyün az ilerde beklemekte olan erkeklerin bulunduğu arabada durumdan şüphelenerek geri dönmüş, köy halkından biraz uzak olmasına rağmen bayağı yaklaşmışlardı bunu gören yanındaki silahsız olan arkadaşı uyararak gelenleri gösterdi zaten gördüğü cesaret tablosu karşısında ney yapacağını şaşıran şaşkın kaşen arkadaşının uyarısını dikkate alarak kaçmak zorunda kalmış, hepsinden önemlisi iki köy arasındaki dostluğun bozulmaması için Hacer teyzem yine terbiye ve kültürünün gereğini yaparak Ağ Memmet emmiden ve oradaki arkadaşlarından iki taraftan gelenlere bu konuda hiç bir şey söylenmemesini, dostluğumuzun bozulmamasına daha büyük katkısı olur kararı almış, gelenlere önemli bir şey olmadığını söyleyerek ikna etmiş olayın büyümesini önlemişlerdir. Yinede durumdan şüphelenen Dikilitaş köyünün mert insanlarının bir kısmı olay yerinde kaçan kişileri yakalamaya çalışırken, diğerleri bizim köy kafilesine eşlik edip köyümüze gelene kadar eşlik etmek sureti ile kendi insanlıklarını göstermişlerdir.
Bu terbiyesizliği yapan kişinin uzun bir süre köye gelemediği, yaylada Göksünde kaldığı, düğünlere alınmadığı, cezasının toplum tarafından dışlanarak verildiğinden, bu örneği görenlerin bundan sonra böyle bir şey yapmaya tevessül dahi etmedikleri görülmüştür, çünkü gençliğin en güzel günlerinde toplumdan ve güzelliklerden uzak tutulmak gerçekten çok ağır bir ceza, ama bir yerde khabze kuralları olması gerek, Çerkez toplumunun düzeninin sağlanması için konulmuş 1000 - 2000 yıllık kurallar bizim toplumumuzun saygınlığını sağlamaktadır.
Anlatılanlar ve benin farklı bir gözle baktığımda anladığım bu güzel gelenek ve göreneklerimizin sadece anlatılmadığını yaşandığını vurgulamak için bu makaleyi kaleme aldım burada insanlarımızın adını köyümüzde kimler gelmiş geçmiş açısından yazdım tamamen tarihe tanıklık eden kişilerin anlattıklarını özetledim. Umarım bir gün birilerinin bu anlatılan yaşanmış anılardan ders alacak ve doğruyu atalarımızın öğretisinde bulacaktır.
Her şeyden önemlisi gençler öğretmeniniz sizlere bir ödev verdiğinde öğretmeninizden ısrarla sorun, verilen ödevin neden verildiğini ne istendiğin yarın bana ne gibi yarar sağlayacağını sorarsanız, yaptığınız işten sizde zevk alır ve faydasını görürsünüz
İBRAHİM KAYA
DAĞISTAN KÖYÜ - CEYHAN . ADANA

1 yorum:

DAĞISTANLI İBRAHİM ABİ dedi ki...

DEGERLİ KARDEŞLERİM DİKİLİ TAŞ KÖYÜNDEKİ DÜGÜNÜNÜN VE O MERT İNSANLARIN KİM OLDUĞU SORUSUNU SORAN KİŞİLERE CEVAP VERMEK İÇİN BU BAYRAM GEZMESİNDE MÜZEYYEN ARIKAN TEYZEM İLE BİR SOHBET YAPTIM DAYILARININ GENCER AİLESİ OLDUĞUNU CEYHAN DEVLET HASTANESİNDE ÇALIŞAN DEĞERLİ KARDEŞİM İLYAS GENCERİN DAYISININ OĞLU OLDUĞUNU KENDİSİNE ORDA ABLA DİYEREK KENDİSENE SAHİP ÇIKMASINDAN ÇOK GURUR DUYDUĞUNU GÖZLERİNDEKİ İFADEDEN ANLADIM...
İSMİ GEÇMESEDE KAHRAMAN KAHRAMANDIR GENCER AİLESİNDE OLDUĞU GİBİ